Translate
"FRESH"
in Turkish Language
English to Turkish
Turkish to English
English
Turkish
fresh
acemi
fresh
acemilik
FRESH
ARSIZ
FRESH
CANLI
FRESH
DİNÇ
fresh
diri
fresh
dirilik
FRESH
GİYİLMEMİŞ
FRESH
GÜNLÜK
FRESH
HAYAT DOLU
FRESH
IŞIL IŞIL
FRESH
KÖRPE
fresh
körpelik
FRESH
KÜSTAH
FRESH
SERİN
FRESH
SERİNLİK
FRESH
TAPTAZE
fresh
taravet
fresh
taravetli
fresh
taze
Fresh
Taze, Körpe, Yaş
FRESH
TEMİZ
FRESH
YENİ
FRESH
YÜZSÜZ
FRESH
ZİNDE
fresh
taze, körpe, yeni, temiz, tatlı, temiz, kullanılmamış, taze pişmiş, (su, vb.) tatlı, yorulmamış, dinç, taze, sağlıklı, genç, taze, rüzgârlı ve serin, sert, deneyimsiz, toy, acemi, çiçeği burnunda, küstah, arsız, sulu
Fresh air
Taze hava
fresh air
taze hava, temiz hava
fresh air
Temiz hava
Fresh air cooling
Taze havayla soğutma
fresh air inlet
taze hava girişi
fresh air ventilator
taze hava vantilatörü
fresh bean
taze fasulye
fresh blood
bir grubun veya organizasyonun yeni fikirleri, becerileri ile onu daha verimli kılan üyeleri
fresh blood
taze kan, yeni eleman
Fresh bread
Taze ekmek
fresh breeze
sert briz, şiddetli rüzgâr
fresh breeze
şiddetli rüzgar
Fresh cheese
Taze peynir
fresh concrete
taze beton
fresh concrete
yaş beton
Fresh corn soup
Taze mısır çorbası
Fresh cows’ milk
Taze inek sütü
fresh fish
savaşa giden askerler (ölme ihtimali ile)
Fresh fish fillets
Taze balık filetoları
fresh food
taze besin
Fresh fruit
Taze meyve
Fresh fruit basket
Taze meyve sepeti
Fresh fruits
Taze meyve
fresh graduate
yeni mezun
Fresh lemon juice
Taze limon suyu
Fresh martensite
Taze martensit (çelik)
Fresh milk from sheep and goats
Taze koyun ve keçi sütleri
Fresh Mint
Taze nane
Fresh Mint
Yeşil nane
fresh money
taze para
fresh money
yeni para
fresh news
yeni haberler
Fresh or chilled carcases, half-carcases and cuts, of lamb or sheep
Koyun ve kuzu karkasları; yarım karkasları ve parçaları, taze veya soğutulmuş
Fresh or chilled carcases, half-carcases and quarters with bone in, of beef and veal
Sığır veya dana karkasları, yarım veya çeyrek kemikli karkasları, taze veya soğutulmuş
Fresh or chilled cuts of chicken
Tavuk etleri, taze veya soğutulmuş, parça halde
Fresh or chilled cuts of geese, ducks and guinea fowls
Kaz, ördek ve beç tavuğu etleri, taze veya soğutulmuş, parça halde
Fresh or chilled cuts of turkey
Hindi etleri, taze veya soğutulmuş, parça halde
Fresh or chilled cuts, of beef and veal
Parçalanmış sığır ve dana etleri, taze veya soğutulmuş (karkas olanlar hariç)
Fresh or chilled fish fillets and fish meat, whether or not minced
Balık filetoları ve balık etleri, taze veya soğutulmuş, kıyılmış olsun ya da olmasın
Fresh or chilled fish fillets and fish meat, whether or not minced
Balık filetoları ve balık etleri, taze veya soğutulmuş, kıyılmış olsun yada olmasın
Fresh or chilled whole chickens
Tavuk etleri, taze veya soğutulmuş, bütün halde
Fresh or chilled whole turkeys
Hindi etleri, taze veya soğutulmuş, bütün halde
Fresh or frozen vegetables
Taze veya dondurulmuş sebzeler
Fresh pastry goods and cakes
Taze pastane ürünleri, börekler ve kekler
Fresh poultry
Taze kümes hayvanları
fresh start
yeni bir başlangıç
fresh state
yeni/ilk günkü durumu
Fresh Water
Tatlı Su
Fresh water
Tatlı su, Kaynak suyu
FRESH WATER ALLOWANCE
Geminin tuzlu suda yapmış olduğu yüklemede,su hattının,daha az tuzlu suda göstereceği fark.
Fresh, chilled or frozen edible meat and offal (including meat and offal of rabbits, hares and game; excluding frog legs, and meat and offal of poultry, bovine and equine animals, swine, sheep and goat)
Yenilebilir et ve sakatatlar, taze, soğutulmuş veya dondurulmuş (tavşan, yaban tavşanı ve av hayvanları etleri ve sakatatları dahil; fakat, kurbağa bacağı, kümes hayvanları, büyükbaş hayvanlar, at ve at türü hayvanlar ile domuz, koyun ve keçilerin etleri
freshen
(f). tazelestirmek, tazelik vermek; artmak (ruzgar), sertlesmek; dogurmak (inek); (den). bir halatin yerini degistirmek veya baska turlu tazelemek; tuzunu cikarmak; tazelenmek; serinlemek.
freshen
(rüzgâr) sertleşmek
FRESHEN
CANLANDIRMAK
FRESHEN
CANLANMAK
FRESHEN
FERAHLAMAK
FRESHEN
SERİNLEMEK
freshen
sertleşmek
FRESHEN
SERTLEŞMEK (RÜZGÂR)
FRESHEN
TAZELEMEK
freshen
tazelenmek
FRESHEN
TAZELEŞMEK
freshen
tazeleştir
FRESHEN
TAZELEŞTİRMEK
FRESHEN
ZİNDELEŞMEK
FRESHEN THE NIP
Halatı az vira yada laçka ederek temas yerini değiştirmek.Bu suretle halatın aşınması önlenmiş olur.
freshen up
daha güzel ve daha çekici bir hale sokmak (bir yeri)
FRESHEN UP
FERAHLAMAK
FRESHEN UP
TAZELEMEK
freshen up
yıkanıp çamaşır değiştir
freshen up
yıkanmak, rahatlamak, canlan(dır)mak
freshening
n.tazeleştirme:v.tazeleştir:prep.tazeleştirerek
fresher
adv.daha taze:adj.taze
fresher
üniversitede birinci sınıf öğrencisi
freshest
en taze
freshet
(i). denize dokulen akarsu; bir akarsuyun birdenbire kabarmasi veya tasmasi.
FRESHET
DENİZE DÖKÜLEN AKARSU
freshet
yağmur seli
freshly
anca, henüz, daha şimdi
FRESHLY
HENÜZ
FRESHLY
TAZE
FRESHLY
YENİ
Freshly Prepared
Taze hazırlanmış
freshman
(i). bir ise yeni baslayan kimse; kolej veya universitenin birinci sinif ogrencisi.
freshman
birinci sınıf öğrencisi
FRESHMAN
BİRİNCİ SINIF ÖĞRENCİSİ (KOLEJ)
freshman
bkz. fresher
freshmen
birinci sınıf öğrenci
Freshmen
Birinci Sınıf Öğrencisi
freshness
1. tazelik, yenilik, dirilik, 2. acemilik
FRESHNESS
SERİNLİK
freshness
tazelik
FRESHWATER
TAŞRA
freshwater
tatlı su
FRESHWATER
TATLI SUDA YAŞAYAN
Freshwater
Taze su, tatlı su
Fresh-water fish
Tatlı su balığı
freshwater fishery
tatlı su balıkçılığı
freshwater lake
tatlı su gölü