Meaning of
"içinde"
in english language
Turkish to English
English to Turkish
Turkish
English
içinde
within
İÇİNDE
THEREIN
içinde
among
içinde
ben
içinde
in
İÇİNDE
SUB
içinde
inside
İÇİNDE
IN
içinde
Inclusive of
içinde
wherein
İÇİNDE
WITHIN
İÇİNDE
INLY
İÇİNDE
INSIDE
içinde ağızlık görevi gören bir deliğin bulunduğu hindistan cevizine takılmış kaseden oluşan iptidai bir nargile
hubble-bubble
içinde az miktarda sağlık verici mineraller bulunduran içme suyu çeşidi
mineral water
içinde barındırmak
inhold
içinde barındırmak
contain in itself
içinde barındırmak
contain within itself
içinde beyaz çamaşır renk açıcısı bulunan küçük çanta
blue bag
içinde binalar bulunan etrafı duvarla çevrili yer
compound
içinde bir şey saklanabilen kap
holder
içinde biri kötü hava koşulları diğeri ise iyi hava koşullarını bildiren iki insan olan bir maket ev
weather house
içinde boğulmak
be swamped with
içinde bulunan
intra
içinde bulunan saç veya tırnağın uğursuzluk getirdiğine inanılan muska
ligature
içinde bulunduğu her alanı çok başarılı kılma yeteneği
midas touch
içinde bulunduğu şartların bilincinde olmayan kimse
rip van winkle
içinde bulunduğu yeri dumanla doldurarak dışarı çıkarmak
smoke someone out
içinde bulunduğumuz zaman
the present
içinde bulunmak
be included
içinde bulunmak
interlard
içinde bulunulan dönem
today
içinde bulunulan faaliyet veya tecrübeden edinilen kalıcı değişim
memory
İçinde bulunulan mali yıl
Current financial year
içinde büyütmek
nourish
içinde çakmaktaşı olan, taş gibi katı
flinty
içinde çay yapılan teneke
billycan
içinde çok sayıda taşlaşmış kemik parçaları bulunan seviye
bone bed
içinde derilerin kireçlendiği çukur veya sıvı
lime
içinde durmak
inexist
içinde en çok ... bulunmak
prevail among
içinde en çok ... bulunmak
prevail in
içinde et
curry
içinde et, yumurta, balık, vb. bulunan acılı bir Hint yemeği
curry
içinde farklı türden ahşap hayvanlar bulunan gemi şeklinde çocuk oyuncağı
noah’s ark
içinde geliştirmek
inbreed
içinde genelde jetonla çalışan makinelerin bulunduğu oyun salonu
penny arcade
içinde gerçek payı olan kısa alegorik hikaye
parable
içinde hemen hemen her şeyin satıldığı büyük mağaza
department store
içinde her türlü eşya satılan büyük alışveriş merkezi
hypermarket
içinde hiçbir leke görülmeyecek şekilde kesilmiş elmas
eye clean diamond
içinde hissetmek
feel inside
içinde hissetmek
feel something inside
içinde ikamet etmek
inexist
içinde kamp elbisesi taşınan torba
duffel bag
içinde kaybolma
engulfment
içinde kaynar sıvı bulunmak
boil
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu
touchbox
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu
touch-box
içinde küçük tren istasyonu bulunan kasaba
whistle stop
içinde mağazaların olduğu genellikle cam tavanlı geçit veya kapalı alan
galleria
içinde mayşeleme yapılan büyük bir tekne
mash tub
içinde mikroorganizmaların gelişebileceği madde
growth media
İçinde ne yükün cinsi ne de varış limanı yazılı olmayan kira anlaşması.
OPEN CHARTER
içinde olmak
be implicit in
içinde olmak
be included
içinde oturulabilir
inhabitable
İÇİNDE OTURULABİLİR
INHABITABLE
içinde oturulmaz, içinde yaşanmaz
uninhabitable
içinde oturulur
inhabitable
içinde potansiyel romantik partnerlerin telefon numaralarının olduğu fihrist
black book
içinde sahibinin yaşadığı daire
ownership flat (new zealand)
içinde sodyum-alüminyum ve potasyum-alüminyum slikatli mineral ve piroksen bulunan volkanik kaya
nephelinite
içinde taşıyabilecek şekilde tasarlanmış olmak
hold
içinde taşıyabilmek
hold
içinde tutabilmek
hold
içinde ukde kalmak
feel regretfull about something
içinde ukde kalmak
regret not
içinde üzümün ayakla basılarak suyunun çıkarıldığı tekne
wine press
içinde üzümün pistonla ezilerek suyunun çıkarıldığı tekne
wine press
içinde vaka çalışmalarını içeren kitap
casebook
içinde var olan
inbuilt
içinde var olan
in-built
içinde var olan
built in
içinde var olmak
inexist
içinde yapmak (baraj vb nehrin)
throw
içinde yaşamak
inexist
içinde yaşamaya uygun
livable
içinde yaşanan bir tür çin mağarası
yao
içinde yer almak
be included
içinde yer almak
be involved
içinde yerel haberler ve reklamlar yayınlanan ücretsiz gazete
shopper
içinde yetişilen koşullar
lap
içinde yüzmek
be surrounded by
içinde yüzmek
swim in
içinde yüzmek
wallow in
içinde, içeride, içeriye
within
içinde/arasında gezmek
circulate among someone or something
içinde/arasında/yanından koşmak/koşarak geçmek
race through
içindeki potansiyelini iyi kullanmaktan doğan memnuniyet
fulfillment
içindeki potansiyelini iyi kullanmaktan doğan memnuniyet
fulfilment
içindeki potansiyelini iyi kullanmaktan doğan memnuniyet
self-fulfillment
içindeki potansiyelini iyi kullanmaktan doğan memnuniyet
self-fulfilment
içindeki potansiyelini kendini tatmin edecek bir şekilde kullanmak (insan)
fulfil
içindeki potansiyelini kendini tatmin edecek bir şekilde kullanmak (insan)
fulfill
İçindeki sıvıyı kendi ağırlığı ile istenilen yere göndermek için yüksek bir yere yapılan tank.
GRAVITY TANK
İÇİNDEKİLER
CONTENT
içindekiler
contents
içindekiler
table of contents
İÇİNDEKİLER
INGREDIENTS
İçindekiler
Ingredients
içindekiler tablosu
table of contents
içindelik durumu
inessive
içinden
through
içinden
through , thro, thru
İÇİNDEN
ACROSS
içinden
trans-
İÇİNDEN
WITHIN
içinden başka odaya geçilen oda
anteroom
içinden çıkamıyorum
I can’t make head or tail of it
İÇİNDEN ÇIKILMAZ
INEXTRICABLE
İÇİNDEN ÇIKILMAZ DURUM
LABYRINTH
içinden çıkılmaz durum
impasse
içinden çıkılmaz durum, kördüğüm
Impasse
İÇİNDEN ÇIKILMAZ HALE GETİRMEK
BECLOUD
İÇİNDEN ÇIKILMAZ HALE GETİRMEK
COMPLICATE
İÇİNDEN ÇIKILMAZ HALE GETİRMEK
TANGLE
İÇİNDEN ÇIKILMAZ HALE GETİRMEK
MAKE IT WORSE
İÇİNDEN ÇIKILMAZ HALE GETİRMEK
COCK UP
içinden çıkılmaz iş
jigsaw puzzle
içinden demek
think to
İçinden geçen halatın yönünü değiştiren bastika.
LEADING (LEAD) BLOCK
içinden geçir
pass through
İÇİNDEN GEÇMEK
PASS THROUGH
İÇİNDEN GEÇMEK
PIERCE
içinden geldiği gibi konuş
talk as you like
içinden geldiği gibi konuş
talk freely
içinden geldiği gibi konuş
talk without restraint
İÇİNDEN GELME
SPONTANEITY
İÇİNDEN GELME
WILLINGNESS
içinden gelmek
feel like
İÇİNDEN OKUNAN
SILENT
İÇİNDEN SU AKAN AĞIZ
SPOUT
içinden su akıtmak için açılan oluk
ditch
içinden veya üstünden bir sıvının geçtiği yer
road
içinden yeni bir şey türeyen, oluşan veya gelişen şey
matrix
İÇİNDEN, BAŞTAN SONA
Through
içinden/üzerinden geçmek
traverse