Meaning of
"İçin"
in english language
Turkish to English
English to Turkish
Turkish
English
İÇİN
PRO
için
pro-
için
pro-
için
now that
için
about
için
because
için
because of
için
till (scottish)
için
being that
için
to
için
in furtherance
için
in order for
için
in order that
için
in order to
için
in the interest of
için
since
için
since therefore
için
inasmuch as
için
on
için
on account of
için
on behalf of
için
toward
için
as
için
so
için
so as
için
so as
için
so as to
için
so as to
için
so that
için
out of
için
over
İçin
In order to, for
için
after
için
seeing that
için
for
için
for the use of
için çok fazla
too much for
için değil ancak … için
not because ... but because
için değil için
not because but because
için doğal
natural to
için esas, temel
Essential for
için güncelleştir
update to
İÇİN İÇİN
BITTERLY
İÇİN İÇİN
WITHIN
İÇİN İÇİN
INNERLY
için için yan
smolder
için için yan
smoulder
için için yanan
smoulder
İÇİN İÇİN YANAN ATEŞ
SMOLDER
İÇİN İÇİN YANAN ATEŞ
SMOULDER
için için yanan ateş
smouldering fire
için için yanma
smoldering
için için yanma
smouldering
İÇİN İÇİN YANMAK
SMOLDER
İÇİN İÇİN YANMAK
SMOULDER
İÇİN İÇİN YANMAK
RANKLE
için karlı
profitable to
için kaygılan
worry about
için olduğu gibi
As in the case of
için olmak
be intended for
için olmak, -e ait olmak
be meant for
için önemli sayılmak
be notable for
için önemli sayılmak
be noted for
için teşekkür etmek
thank for
için uygun
expedient to
için üzülmek, acımak
feel for
için, amacıyla
so as
İçin, böylece
Since ...therefore
İçin, in kullanılışına özgü olarak
For the use of
İçin,için yanan,kızışan.
SPONTANEOUS COMBUSTIBLE
içinde
within
İÇİNDE
THEREIN
içinde
among
içinde
ben
içinde
in
İÇİNDE
SUB
içinde
inside
İÇİNDE
IN
içinde
Inclusive of
içinde
wherein
İÇİNDE
WITHIN
İÇİNDE
INLY
İÇİNDE
INSIDE
içinde ağızlık görevi gören bir deliğin bulunduğu hindistan cevizine takılmış kaseden oluşan iptidai bir nargile
hubble-bubble
içinde az miktarda sağlık verici mineraller bulunduran içme suyu çeşidi
mineral water
içinde barındırmak
inhold
içinde barındırmak
contain in itself
içinde barındırmak
contain within itself
içinde beyaz çamaşır renk açıcısı bulunan küçük çanta
blue bag
içinde binalar bulunan etrafı duvarla çevrili yer
compound
içinde bir şey saklanabilen kap
holder
içinde biri kötü hava koşulları diğeri ise iyi hava koşullarını bildiren iki insan olan bir maket ev
weather house
içinde boğulmak
be swamped with
içinde bulunan
intra
içinde bulunan saç veya tırnağın uğursuzluk getirdiğine inanılan muska
ligature
içinde bulunduğu her alanı çok başarılı kılma yeteneği
midas touch
içinde bulunduğu şartların bilincinde olmayan kimse
rip van winkle
içinde bulunduğu yeri dumanla doldurarak dışarı çıkarmak
smoke someone out
içinde bulunduğumuz zaman
the present
içinde bulunmak
be included
içinde bulunmak
interlard
içinde bulunulan dönem
today
içinde bulunulan faaliyet veya tecrübeden edinilen kalıcı değişim
memory
İçinde bulunulan mali yıl
Current financial year
içinde büyütmek
nourish
içinde çakmaktaşı olan, taş gibi katı
flinty
içinde çay yapılan teneke
billycan
içinde çok sayıda taşlaşmış kemik parçaları bulunan seviye
bone bed
içinde derilerin kireçlendiği çukur veya sıvı
lime
içinde durmak
inexist
içinde en çok ... bulunmak
prevail among
içinde en çok ... bulunmak
prevail in
içinde et
curry
içinde et, yumurta, balık, vb. bulunan acılı bir Hint yemeği
curry
içinde farklı türden ahşap hayvanlar bulunan gemi şeklinde çocuk oyuncağı
noah’s ark
içinde geliştirmek
inbreed
içinde genelde jetonla çalışan makinelerin bulunduğu oyun salonu
penny arcade
içinde gerçek payı olan kısa alegorik hikaye
parable
içinde hemen hemen her şeyin satıldığı büyük mağaza
department store
içinde her türlü eşya satılan büyük alışveriş merkezi
hypermarket
içinde hiçbir leke görülmeyecek şekilde kesilmiş elmas
eye clean diamond
içinde hissetmek
feel inside
içinde hissetmek
feel something inside
içinde ikamet etmek
inexist
içinde kamp elbisesi taşınan torba
duffel bag
içinde kaybolma
engulfment
içinde kaynar sıvı bulunmak
boil
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu
touchbox
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu
touch-box
içinde küçük tren istasyonu bulunan kasaba
whistle stop
içinde mağazaların olduğu genellikle cam tavanlı geçit veya kapalı alan
galleria
içinde mayşeleme yapılan büyük bir tekne
mash tub
içinde mikroorganizmaların gelişebileceği madde
growth media
İçinde ne yükün cinsi ne de varış limanı yazılı olmayan kira anlaşması.
OPEN CHARTER
içinde olmak
be implicit in
içinde olmak
be included
içinde oturulabilir
inhabitable
İÇİNDE OTURULABİLİR
INHABITABLE
içinde oturulmaz, içinde yaşanmaz
uninhabitable
içinde oturulur
inhabitable
içinde potansiyel romantik partnerlerin telefon numaralarının olduğu fihrist
black book
içinde sahibinin yaşadığı daire
ownership flat (new zealand)
içinde sodyum-alüminyum ve potasyum-alüminyum slikatli mineral ve piroksen bulunan volkanik kaya
nephelinite
içinde taşıyabilecek şekilde tasarlanmış olmak
hold
içinde taşıyabilmek
hold
içinde tutabilmek
hold
içinde ukde kalmak
feel regretfull about something
içinde ukde kalmak
regret not
içinde üzümün ayakla basılarak suyunun çıkarıldığı tekne
wine press
içinde üzümün pistonla ezilerek suyunun çıkarıldığı tekne
wine press