Meaning of
"yalnız"
in english language
Turkish to English
English to Turkish
Turkish
English
yalnız
alone
Yalnız
By oneself
YALNIZ
ISOLATED
yalnız
Nothing else
YALNIZ
EXCLUSIVELY
YALNIZ
SINGLE
YALNIZ
SINGLE-HANDED
YALNIZ
SINGLY
yalnız
mere
YALNIZ
MERELY
yalnız
pure
yalnız
Pure and simple
yalnız
single
yalnız
single handed
yalnız
singly
yalnız
singular
Yalnız
On one’s tod
YALNIZ
ONLY
yalnız
lone
yalnız
lonely
YALNIZ
LONESOME
yalnız
save
YALNIZ
SOLE
YALNIZ
SOLITARILY
YALNIZ
SOLITARY
yalnız
solitary
YALNIZ
SOLO
YALNIZ
JUST
YALNIZ
UNACCOMPANIED
YALNIZ
UNATTENDED
YALNIZ
PRIVATE
yalnız (kimse)
lonely
yalnız adam
lonely man
yalnız adımı kaydet
save my name only
yalnız ağaç
tree only
yalnız ağaç dikimine uygun arazi
absolute forest land
yalnız akıl ile idrak edilen şey
noumenon
yalnız akıl ile idrak edilen şeylerle ilgili
noumenal
yalnız ana veya babaları bir olan kardeşler
half blood
yalnız anne veya baba
single parent
yalnız anne veya baba
solo parent
yalnız arılar
solitary bees
yalnız başıma
by myself
yalnız başıma, kendi kendime
by myself
yalnız başına
alone
yalnız başına
by oneself
yalnız başına
per se
yalnız başına
single-handed
yalnız başına
single-handedly
yalnız başına
singly
yalnız başına
unaided
yalnız başına
unassisted
yalnız başına kalmak
be on one’s own
yalnız başına yaşayan kimse
hermit
yalnız belirli bir işlemi yapmaya yetkili olan temsilci
special agent
yalnız belli bir olaya münhasır komite
ad hoc committee
yalnız bırak
leave alone
yalnız bırakma
isolation
yalnız bırakmak
marginalize
yalnız bırakmak
leave alone
yalnız bırakmak
leave in the lurch
yalnız bırakmak
leave somebody alone
yalnız bırakmak
leave someone alone
yalnız bırakmak
leave to his own devices
yalnız bırakmak
let someone alone
yalnız bırakmak
isolate
yalnız bir defa
once again
yalnız bir şekilde
in isolation
yalnız bir şekilde
isolatedly
yalnız bir ucu açık oyuk yer
caecum
yalnız biricik
sole
yalnız bono politikası
bonds-only policy
yalnız boşaltmada dispeç
despatch discharging only
yalnız bu değil
not only this
yalnız bu değil
nay
yalnız çevrimdışı
offline only
yalnız çevrimiçi
online only
yalnız çift
lone pair
Yalnız çift (elektronlar )
Lone pair
yalnız değerler
values only
yalnız değilsin
you are not alone
yalnız değilsin (beterin beteri var)
you’re in good company
yalnız değilsiniz
you are not alone
yalnız dışarı çıkmak
go out alone
yalnız disketli sistem
diskette only system
yalnız disketli sistem
diskette-only system
yalnız dişi yapan
thelygenic
yalnız dizin
directory only
yalnız ekmekle yaşanmaz
man cannot live by bread alone
yalnız ekmekle yaşanmaz
man does not live by bread alone
yalnız enflasyonu karşılayabilen menkul kıymet
inflation off setting
yalnız erkeklerde görülen kanama istidadı
hemophilia
yalnız faiz ödemesi yapılan ipotek
zero rate mortgage
yalnız gidiş
single journey
yalnız görevler
tasks only
Yalnız halat virası için kullanılan dik ırgat
GIPSY CAPSTAN
yalnız hareket etmek
act alone
yalnız hesaba geçirilmek üzere
for deposits only
yalnız hissetmek
feel lonely
yalnız içmek
drink with the flies
yalnız idari maksatla emre verilen
attached for administrative purpose only
yalnız idari maksatla emre verilmiş
attached for administrative purpose only
yalnız ihtiyat akçesi yatırarak satın almak
buy on margin
yalnız iki renk görebilen
dichromat
yalnız ikimizin arasında
between you and me and the bed post
yalnız ikimizin arasında
between you and me and the gatepost
yalnız ikimizin arasında
between you and me and the wall
yalnız ilk satır
orphan control
yalnız isimle katılma
en nom participation
yalnız iş görmek
plough a lone furrow
yalnız iş görmek
plough a lonely furrow
yalnız kalabilir miyiz
can we be alone
yalnız kalma korkusu
monophobia
yalnız kalma korkusu
isolophobia
yalnız kalma korkusu
autophobia
yalnız kalmak
stand alone
yalnız kalmak
be alone
yalnız kalmak
be lonely
yalnız kalmak
become desolate
yalnız kalmak
become isolated
yalnız kalmak
become lonely
yalnız kalmak istiyorum
i’d like to be alone
yalnız kalpler
lonely hearts
yalnız kalsın
leave alone
yalnız kayda tabi
carded for record only
yalnız kendi bildiği doğruymuş gibi konuşmak/yazmak
pontificate
yalnız kendi çıkarını gözeten
self-seeking
yalnız kılma
exciding
yalnız kılmak
excide
yalnız kimden
from only
YALNIZ KİMSE
SINGLETON
yalnız kimse
singleton
yalnız kurt
a lone wolf
yalnız mısın
are you alone
yalnız mısınız
are you alone
Yalnız müşterek tasarrufla bağlamak
To bind only by joint acts
yalnız olmak
be alone
yalnız olmak
be lonely
yalnız postayla çalışan mağaza
mail order house
yalnız satır
widow line
yalnız sefayı düşünen
lotus eater
yalnız sendika üyelerine çalışan işyeri
closed shop
yalnız sendika üyelerini çalıştıran fabrika
closed shop
yalnız sendika üyelerini çalıştıran iş yeri
closed shop
yalnız sendika üyelerini çalıştıran işyeri
closed shop
yalnız sendika üyelerini işe alan işyeri
closed shop
yalnız son satır
widow control
Yalnız şu kadarını söyliyeyim ki
Suffice it to say that
Yalnız tam ziyada ödeme yapılır koşulu.
TOTAL LOSS ONLY
yalnız tümör ve yayıldığı alanı içeren daha lokalize radyoterapi tekniği
conformal radiation therapy