Translate
"bound"
in Turkish Language
English to Turkish
Turkish to English
English
Turkish
bound
1.(for ile) gitmeye hazır, gitmeye niyetli, giden, gidici, gitmek üzere olan, 2.sınırlamak, sınır koymak, sınırlarını belirlemek, 3.bağlı, bağlanmış, 4.kesin, 5.yükümlü, mecbur, 6.ciltlenmiş, ciltli, 7.kesin, niyetli, azimli, kafasına takmış, kesin kararl
BOUND
AVUT
bound
bağımlı
BOUND
BAĞLI
BOUND
Belirli bir yere yada yöne gitmek.Yönelmek.
bound
bir ayaktan diğer ayağa sekme
bound
birine (teşekkür) borçlu
bound
ciltli
bound
düşkün
BOUND
ENGELLENEN
bound
f. hudutlamak, sinirlamak; kusatmak; hudutlanni cizmek; hemhudut olmak, bitisik olmak.
bound
f. sekmek, sicrayarak gitmek, ziplamak, firlamak; sektirmek, sicratmak, ziplatmak.
BOUND
FIRLAMA
bound
fırlamak
BOUND
GİTMEK ÜZERE
bound
i. sicrayis, firlayis ziplama, geri tepme. at a bound bir hamlede.
bound
i., gen. cog. hudut, sinir, sinirlar.
Bound
isim sıçrayış, zıplama
bound
kayıtlı
BOUND
KISITLAMAK
bound
kuşatmak
BOUND
MECBUR
BOUND
NEDENİYLE
bound
s. bagli, kayitli; ciltli, ciltlenmis; mecbur. bound to win mutlaka kazanacak. bound up in bagli, duskun.
bound
s. gitmeye hazir, hareket halinde. homeward bound memleketine dogru yola cikmis veya cikmak uzere.
BOUND
SEKİP GERİ GELMEK
BOUND
SEKME
bound
sekmek
bound
sektirmek
BOUND
SIÇRAMA
BOUND
SIÇRAMAK
bound
sıçratmak
bound
sıçrayış
BOUND
SINIR
BOUND
SINIRLAMAK
BOUND
SINIRLARINI ÇİZMEK
bound
v.bağlan:adj.kesin
bound
v.sınırlandır:n.sınır
BOUND
ZIPLAMA
BOUND
ZIPLAMAK
bound
zıplatmak
BOUND
ZIPLAYA ZIPLAYA GİTMEK
BOUND
ZORUNLU
Bound at the end of the year
Yıl sonu ciltlettirmek
bound electron
bağlı elektron
bound for
-e gitmek üzere
BOUND HOMEWARD
Geminin kendi memleketine doğru yol alması.
Bound Moisture
Bağlı Nem
Bound part
Bağımlı parça
bound set
sınır ayrımı
Bound tariff rates
Zorunlu tarife oranları
bound to
kesinlikle, garanti
BOUND TO
ZORUNLU
bound up in
-le meşgul, çok ilgili
BOUND UP WITH
BAĞLI OLMAK
BOUND UP WITH
İLGİLİ OLMAK
bound up with
-e bağlı, -le ilgili
bound variable
bağlı değişken
bound water
bağlı su
Bound, attached
Bağlı
BOUND,INWARD
İçeriye doğru.
BOUND,OUTWARD
Dışarıya doğru.
boundaries
sınırlar
boundaries
ülke sınırları
Boundaries of assignment
Görev sınırları
BOUNDARY
HUDUT
boundary
i. hudut, sinir.
Boundary
i. sınır, hudut
BOUNDARY
LİMİT
boundary
sınır
boundary
sınır, çeper
Boundary
Sınır, hudut, kenar
BOUNDARY
Sınır,limit.
Boundary ( boundaries)
Sınırlar
boundary (de facto)
sınır (de facto)
boundary (de jure )
sınır (de jure)
Boundary area
Sınır alanı
boundary beacon
sınırlama ışığı
Boundary boxes
Sınır-yan kutuları
boundary condition
sınır koşulları
boundary condition
sınır koşulu
Boundary diffusion
Sınır yayınımı
boundary discontinuities
sınır kesintisi
Boundary displacement
Sınır yerdeğişimi
Boundary equilibrium
Sınır dengesi
Boundary grain
Sınır tanesi
boundary intermediate system
sınır ara sistemi
Boundary intersection
Sınır kesişimi
boundary layer
sınır katmanı
BOUNDARY LAYER
Sınır tabaka.Gemi hareket halinde iken tekne etrafında oluşan su tabakası.Bu tabaka hemen hemen gemi ile aynı hıza sahiptir.
boundary layer
sınır tabakası
Boundary layer theory
Sınır katmanı kuramı
boundary light
meydan farı
boundary line
sınır
boundary line
sınır çizgisi
boundary line
sınır hattı
Boundary lines
Sınır hattı, kesik çizgiler
boundary map
sınır haritası
Boundary markers for hunting and fishing reservations
Avcılık ve balıkçılık rezervleri için sınır işaretleri
Boundary migration
Sınır göçü
Boundary mobility
Sınır devinirliği
boundary monument
sınır taşı (levhası)
boundary point (BP)
sınır noktası
boundary point averaging
sınır nokta ortalaması
boundary point weighted averaging
sınır nokta ağırlıklı ortalaması
BOUNDARY PORT
Sınırlı liman.Örneğin Bergen,Hong Kong,Rio de Janeiro vb.Bu limanlardan yapılan yüklemeler mevsimlere bağlıdır.
boundary replicate
sınır tekrarı
Boundary sliding
Sınır kayması
Boundary stones
Sınır taşları
boundary stress condition
sınır gerilme şartı
Boundary stresses
Sınır gerilmeleri
boundary value
sınır değer
boundary value problem
sınır değer problemi
boundary value problem
sınır değer sorunu
boundary vista
sınır hattı
bounded
v.sınırlandır:adj.sınırlı
bounded growth
sınırlı büyüme
bounded input
sınırlı girdi
bounded input
sınırlı giriş
bounded input bounded output system
sınırlı girdili sınırlı çıktılı sistem
bounded sequence
sınırlı dizi
bounded variable
sınırlı değişken
bounden
mecbur
bounden
s. mecbur, mecburiyet altinda olan, zorunlu; mecburi.
BOUNDEN
YAPILMASI GEREKLİ
bounden
zorunlu
BOUNDER
AŞAĞILIK KİMSE
bounder
i., ing., k.dili terbiyesiz ve cibilliyetsiz kimse.
bounder
kaba adam
bounding programming
sınırlayıcı programlama
BOUNDLESS
ENGİN
boundless
hudutsuz
boundless
s. hudutsuz, sinirsiz, sonsuz, engin, tukenmeyen.
boundless
sınırsız
boundless
sınırsız, sonsuz
BOUNDLESS
SONSUZ
BOUNDLESSNESS
ENGİNLİK
Bound-Water
Bağlı Su