Translate
"pal"
in Turkish Language
English to Turkish
Turkish to English
English
Turkish
PAL
AHBAP
PAL
ARKADAŞ
pal
arkadaş, dost, ahbap
pal
dost
pal
i., f. (-led, -ling) k.dili arkadas dost; f. arkadas olmak.
palace
i. saray; saray gibi bina; muhtesem ev; k.dili luks eglence yeri veya galeri.
PALACE
PALAS
palace
saray
palace car
saray arabası
PALADIN
ŞÖVALYE
paladin
i. imparator Sarlman’in maiyetinde bulunan on iki efsanevi asilzadeden biri; macera pesinde kosan sovalye, kahraman.
paladin
kahraman
paladin
şövalye, şampiyon
Palaearctic
palearktik
PALAEOLITHIC
YONTMA TAŞ DEVRİ
PALAEOLITHIC
YONTMA TAŞ DEVRİNE AİT
PALAEONTOLOGY
PALEONTOLOJİ
palaeontology
paleontoloji, taşılbilim
Palankeen (Palanquin)
Tahtırevan
PALANQUIN
TAHTIREVAN
palanquin
tahtırevan
palanquin palankeen
i. tahtirevan.
palanquin palankeen
tahtırevan
palatability
lezettlilik
palatable
1.tadı güzel, lezzetli, 2.makul, hoş
PALATABLE
HOŞA GİDEN
palatable
lezettli
PALATABLE
LEZZETLİ
palatable
makbul
palatable
s. lezzetli, damak lezzeti veren; makbul, hosa giden.
palatableness
lezzetlilik
palatal
1. damak ile ilgili, damaksıl, 2. damak ile ilgili, damaksıl ses
PALATAL
DAMAK
palatal
damaksal
palatal
s., i. damaga ait; dilb. dilin damaga dokunmasiyle cikarilan (ses); i. damaksi ses, damak sessizi.
palatal harmony
büyük ünlü uyumu
palatal sound
damaksıl ses
palatalization
damaksıllaşma
palatalize
damaksıllaştırmak
palate
1.damak, 2.ağız tadı
PALATE
AĞIZ TADI
palate
damak
PALATE
DAMAK ZEVKİ
palate
haz
palate
i. damak; tat alma duyusu; zevk, haz, hoslanma. cleft palate dogustan yarik damak. hard palate damak, sert damak. soft palate damagin geri kismi, yumusak damak, damak etegi.
palate
zevk
PALATIAL
GÖRKEMLİ
PALATIAL
SARAY GİBİ
PALATINATE
PALATİNLİK
PALATINE
DAMAK
PALATINE
PALATİN
palatial
muhteşem
palatial
s. saray gibi, muhtesem.
palatial
saray gibi, görkemli
palatialness
saray gibi olma
palatinate
i. palatinlik, palatin sifatina sahip olan hukumdarin ulkesi; palatin’in rutbe veya gorevi; b.h. Palatin’lik’te oturan kimse. the Palatinate Alman’ya’da Ren nehri kiyisinda bulunan bir eyalet.
palatine
1. damakla ilgili, 2. damak kemiği
palatine
damaksal
palatine
palatin
palatine
s., i. damakla ilgili veya damaga ait; i. damak kemigi. palatine bone damak kemigi. palatine vault damak kemeri.
palatine tonsil
bademcik
palatitis
palatit
palatoglossal
palatoglossal
palatolabial
palatolabial
palatopharyngeal
palatofaringeal
palatoplegia
palatopleji
Palatral
1) Damağa ilişkin; 2) Damaksı
palaver
1. görüşme, müzakere, 2. palavra, 3. pohpohlama, yağcılık
palaver
boş laf
PALAVER
BOŞ LÂF
palaver
i., f. laf bos lakirdi, palavra; pohpohlama, slang. yag cekme; yerlilerle turistler arasindaki gorusme; f. bos laf etmek, palavra atmak; yaltaklanmak.
PALAVER
PALAVRA
PALAVER
PALAVRA ATMAK
PALAVER
POHPOHLAMA
PALAVER
POHPOHLAMAK
PALAVER
YAĞ ÇEKMEK
palaver
yaltaklanmak
PALAVER
YERLİLERLE GÖRÜŞMEK
Pale
1) Soluk; Solgun; 2) Çit kazığı; Parmaklık çubuğu
pale
1.(yüz) soluk, 2.(renk, vb.) solgun, cansız, 3.solmak, 4.soldurmak, 5.sönük kalmak, önemsiz kalmak
PALE
AÇIK
PALE
AKÇA
PALE
BENZİ ATMIŞ
pale
donuklaşmak
pale
donuklaştırmak
pale
f. beti benzi atmak, sararmak, donuklasmak; saranmak, donuklastirmak.
pale
hudut
PALE
KAZIK
PALE
KAZIK ÇAKMAK
pale
matlık
PALE
RENGİ ATMAK
PALE
RENGİ SOLMAK
PALE
RENKSİZ
pale
renksizlik
pale
s. solgun; renksiz, soluk mat, donuk. palefaced s. beti benzi atmis rengi ucmus. palely z. solgun bir sekilde renksiz olarak. paleness i. solgunluk, renksizlik, matlik.
pale
sararmak
PALE
SARARMIŞ
PALE
SINIR
PALE
SINIRLANDIRMAK
PALE
SOLDURMAK
pale
solgun
PALE
SOLMAK
PALE
SOLUK
Pale
SOLUK,SOLGUN (renk)
PALE
SÖNÜK KALMAK
PALE
UÇUK
pale
yetki
PALE BESIDE
SÖNÜK KALMAK
pale beside someone
birinin yanında sönük kalmak
pale by comparison (with something)
yanında solda sıfır kalmak
pale by comparison (with something)
yanında sönük kalmak
PALE IN
ÇİT İLE ÇEVİRMEK
pale in comparison (with something)
yanında solda sıfır kalmak
pale in comparison (with something)
yanında sönük kalmak
Pale yellow cheese
Kaşar peyniri
palea
pulcuk
paleface
i. Amerika yerlilerinin beyazlara verdigi kabul edilen soluk benizli sifati.
PALEFACE
SOLUKBENİZLİ
paleface
solukbenizli, beyaz (adam)
paleness
solgunluk
PALENESS
SOLUKLUK
paleness
solukluk, renksizlik
paleo-
(onek) eski zaman.
paleo-
(önek) paleo, eski
paleoanthropological
paleantropolojik
Paleocene
paleosen
Paleocene Epoch
Paleosen Evre
Paleoclimate
Paleoiklim
Paleocurrent
Paleoakıntı
Paleoecology
Paleoekoloji
Paleogene period
Paleojen dönem
Paleogeography
Paleocoğrafya
paleographer
paleograf
paleography
eski yazı bilgisi
paleography
eski yazı bilimi
paleography
i. eski devirlere ait yazi (kitabe, el yazmasi kitap); eski devirlere ait yazilari okuma veya inceleme ilmi. paleographer i. eski devirlere ait yazilari okuma bilgini. paleographic(al) s. eski devirlere ait yazilarla ilgili.
paleography
paleografi
PALEOLITHIC
YONTMA TAŞ DEVRİ
PALEOLITHIC
YONTMA TAŞ DEVRİNE AİT
Paleolith
Yontma taş
paleolithic
s. tas devrine ait, yontma tas devrine ait.
paleolithic
yontma taş devrine ait
paleology
i. tarihten evvelki zamanlara ait incelemeler, arkeoloji paleolog’ical s. arkeolojik. paleologist arkeolog.
Paleology (Archeology)
Paleoloji; Arkeoloji
Paleomagnetism
İlkel mıknatıslanma
Paleomagnetism
Paleomanyetizma
PALEONTOLOGIST
PALEONTOLOG
paleontologist
paleontolog, taşılbilimci
paleontology
i. eskivarlikbilim, paleontoloji. paleontolog’ical s. paleontoloji ile ilgili. paleontol’ogist ’ paleontoloji bilgini.
paleontology
paleontolog, taşılbilim