Meaning of
"bir"
in english language
Turkish to English
English to Turkish
Turkish
English
bir
unit
bir
an
bir
identical
BİR
SINGLE
bir
single
bir
one
Bir
One o’clock / am
bir
indifferent
bir
limerick
bir
a
bir
mono-
bir
solitary
BİR
SOME
BİR (ROMEN)
I
bir (tam) sayının 1 sayı önce geleni
preceding number
bir (ünlülerden önce)
an
bir ... daha
still another
Bir acente veya kumpanya tarafından poliçe hazırlanıncaya kadar geçerli olmak üzere yapılan ön anlaşma.
BINDER
bir açıda ilerle
proceed at an angle
Bir adama devamlı iş vererek ezmek.(Köpek hayatı yaşatmak).
HAZING
bir adamdan diğerine
From hand to hand
Bir adamın girebilmesi için kazanda,tank üstünde yada diğer kapalı yerlerde açılmış delikler,menfezler,açıklıklar.Menhol.
MANHOLE
Bir adet
One in number
bir adım daha
one more step
bir adım daha atmak
drop the other shoe
bir adım geri ama sonra iki adım ileri gitmek
lose the battle, but win the war
bir adımda alınan yol
pace
bir adın anlamını sınırlayan ve bu adı tanımlayan sözcük
determiner
bir ağ izleme ve denetim aracı
TCP wrapper
bir ağ protokolü (TELecommunıcation NETwork)
telnet
bir ağ sürücüsünün bağlantı tanımı
mapping of a network drive
bir ağaç türü
yellowwood
bir ağızdan
In unison
bir aileyi geçindiren kimse
bread winner
bir akarsu veya akıntının ağzı
outfall
bir akarsuyun ağzı yönünde veya orada
downriver
bir akarsuyun kıvrımları olan kesimi
meander
Bir akıntının orta hattı.
MIDSTREAM
bir akvaryum balığı
danio
bir alanda ilk deneyimini yaşamak
cut one’s teeth in something
bir alanda sahip olunan uzmanlık
knowhow
bir alçak basınç alanına dönerek ve içe doğru hareket eden rüzgarlı alan
cyclone
bir aletin yetişebileceği uzaklık
reach
bir alışkanlığın bırakılması
deprogramming
bir alışkanlıktan vaz geçirmek
disaccustom
bir altyazı türü
closed caption
bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken yöntem
road
bir amaca yönelik, amaçlı
purposeful
bir amaç için ayrılmış mal varlığı
earmarked asset
bir amaç için birleşmiş siyasal parti, politikacı ya da ülke gurubu, blok
bloc
bir amaç peşinde olmak
be out to
Bir an
For a moment
BİR AN EVVEL
EREWHILE
bir an evvel (yapmak) istemek
be in a hurry to
bir an geçmişe dönmek
flash back
bir an gözüne ilişmek, bir an görmek
catch sight of
bir an için
momentarily
bir an önce
forthwith
bir an önce
alsoone
bir an önce
right away
BİR AN ÖNCE
ANON
bir an önce
in no time
bir an önce
On the nail
bir an önce
as immediate as possible
BİR AN ÖNCE
AS SOON AS POSSIBLE
bir an önce
as soon as possible
BİR AN ÖNCE
IN NO TIME
bir an önce, hemen, gecikmeden, derhal
right away
BİR AN SÜREN
MOMENTARY
Bir anda
In a split second
Bir anda
In a trice
Bir anda
In a while
Bir anda
In an instant
Bir anda
In less than no time
Bir anda
In the fraction of a second
Bir angstromluk mikroskop
One angstrom microscope
bir anlam ifade eder mi bilmem ama
fwiw (for what it’s worth)
bir anlamda
In a sense
bir anlamda
In one sense
Bir anlaşmanın uygulanması
Carrying of an agreement
bir anlaşmaya taraf olmak
accede
bir anlatının en önemli noktası
punch line
bir anlatının en önemli noktası
punchline
bir anlık
momentary
bir anlık, geçici
momentary
bir anlık, geçici olarak
momentarily
Bir antisiklonun zayıflaması,kaybolması.
ANTICYCLOLYSIS
Bir antlaşma kaleme almak
to draw up a treaty
BİR ARA
SOMETIME
bir ara seni görmeye gelebilir miyim?
could I come see you sometime?
BİR ARABA
CARTLOAD
BİR ARABA DOLUSU ŞEY
CARTLOAD
bir araba içinde seyahat etmek için bir araya gelmiş olan insanlar
carpool
bir aracın güzergahını harita üzerinde çizmek ve orada kalmasını sağlamak işi
navigation
bir aracın yolcu veya yük olmaksızın yola çıkması
deadheading
Bir araç olarak
As a means
bir arada barış içinde bulun
coexist peacefully
bir arada barış içinde bulunmak
coexist peacefully
bir arada ol
coexist
bir arada var ol
coexist
bir arada var olma
coexistence
BİR ARADA VAR OLMAK
COEXIST
bir arada var olmak
coexist
bir arada var oluş
coexistence
BİR ARADA YAŞAMA
COEXISTENCE
Bir arada, arkadaş olarak
In company
bir araya gel
congregate
bir araya gelip birleşme
inosculation
bir araya gelip birleşmek, bitiştirmek
inosculate
BİR ARAYA GELME
AGGREGATION
bir araya gelme
aggregation
bir araya gelmek
forgather
BİR ARAYA GELMEK
COME TOGETHER
bir araya gelmek
gather
bir araya gelmek
congregate
bir araya gelmek
get together
bir araya gelmek
convene
BİR ARAYA GELMEK
KEEP TOGETHER
BİR ARAYA GELMEK
CLUSTER
BİR ARAYA GELMEK
COALESCE
Bir araya gelmek, buluşmak
To meet
bir araya gelmek, toplanmak
congregate
BİR ARAYA GETİRME
FABRICATION
BİR ARAYA GETİRMEK
KNOCK TOGETHER
BİR ARAYA GETİRMEK
COLLECT
BİR ARAYA GETİRMEK
GATHER
BİR ARAYA GETİRMEK
PIECE TOGETHER
Bir araya getirmek
To put together
BİR ARAYA GETİRMEK
RAKE TOGETHER
bir araya getirmek
assemble
BİR ARAYA GETİRMEK
AGGLOMERATE
BİR ARAYA GETİRMEK
BAND TOGETHER
bir araya getirmek, toplam
Aggregate
bir araya koymak
lump together
bir araya toplama
agglomeration
BİR ARAYA TOPLAMAK
HUDDLE
BİR ARAYA TOPLAMAK
HUDDLE TOGETHER
bir araya toplanma
aggregation
bir arayış içinde olmak
be on a quest
bir arazi/toprak parçası vb’nin genel görünümü
scenery
bir arazinin komşu arazi ile sınır olan kısımları
abuttals
Bir arkadaki gemi.
SHIP NEXT ASTERN
bir arkadaş vasıtasıyla
through a friend
bir arkadaşım aracılığıyla
through a friend
bir arkadaşım var o soruyor
asking for a friend
bir arnavutluk yerleşim birimi
koplik
Bir asitli
Monoacidic (Monoacid)
bir assolistin ismini en üst kısımda verme
top billing
bir asteroitin dünya’ya çarpma olasılığı
the chance of an asteroid hitting the earth
Bir aşağı bir yukarı
Up and down